Sayfalar

30 Haziran 2011 Perşembe

Eski Datca'da gezinti




Bugün Datca'daki son günüm, yarin Nürnberg'e geri dönüyorum. Insaat öncesi gerekli izinlerin halledilmesi icin bir hafta vaktim vardi, hersey alti günde bitti.








Neler neler yaptigimi-yaptigimizi uzun uzun yazmistim, simde kisa basliklarla tekrar yazayim.


1. Arsamiza, hangi büyüklükte ve nasil bir ev yapabilecegimi ögrendim.


2. Anitlar Kurulu ve Belediyenin sartlarina uygun mimari cizimleri baslattim.


3. Arsadaki gerekli terklerin yapimasi icin Harita Mühendisine basvurdum.


4. Arsa üzerindeki kazi calismalari icin Müzeler müdürlügüne müracaat ettim.


Simdi sira mimari cizimlerin tamamlanmasina, Belediyeden ve Anitlar Kurulundan onay almasina....


Harita Mühendisinin yapacagi terk isleminin tamamlanmasi ve Anitlar Kurulundan onaylanmasina....


Müzeler müdürlügünün kazi calismasi icin gelmesi ve yapilacak sondaj calismasinin Anitlar Kurulundan onay almasina geldi.


Bütün bu islemler icin yaklasik 6 ay gibi bir süre gerekiyor. Bekleme ve hayal kurmayla gececek alti ay...


Lütfi ile yine bulustuk. Güzel Ablada orta sekerli kahvemizi ictikten sonra yapacak isimiz olmadigi icin Hezaz insaat sirketinin yaptigi evleri gezmeyi teklif etti, beklemekten baska yapacak isimiz kalmamisti zaten, güzel bir fikirdi.

Eski Datca'daki evlerin en güzel ayni Tas-Ev olmalari, sanildigi gibi ince tas kaplama degiller. Örülen tugla duvarin üzeri yalitim malzemesiyle kaplanip, disina 50 cm genisliginde tas duvar örülüyor. Bu da evlerin yazin serin, kisin sicak olmasini sagliyor. Yalitim malzemesi ise kisin yagan sert yagmurlarin yaratacagi rutubeti engelliyor.



Biraz detayli bakildiginda evlerin yapiminda cok farkli tas isciligi oldugu göze carpiyor. Her ustanin kendine özgü bir tarzi var.


Kiminde kücük taslar, kiminde büyük taslar, bazilarinda ise iri ve kücük taslarin beraber kullanildigi göze carpiyor.


Kullanilacak tasin sertligi de dikkat edilmesi gereken bir durum, tabii ki ciraklar, kalfalar ve ustalar yumusak, islenmesi kolay taslari tercih edebilir, iyi bir ustaya genk gelmezseniz, sizi yaniltabilir.



Eee, tas ev yaptirmak istiyorsaniz, sert ve yumusak tas arasindaki farki da biraz ögrenin derim..


Tas iscilikte estetikten daha önemli olan faktör, islev özelligi... Eger iscilik iyi degilse,kisin yagan siddetli yagmurlar taslarin aralarindan iceri sizip tugla duvarla tas duvar arasinda depolaniyor ve iceride rutubet yapmasina neden oluyor.


Bu durum yasanmamasi icin insaati yapacak olan sirketle ve ustayla cok iyi konusmak ve anlasmak gerekiyor.



Bütün tas ustalari ve insaat sirketleri böyle bir sorun yasamayacaginizi vaad eder. Siz siz olun yapilmis evlerin icine girin ve duvar eteklerini iyi kontrol edin.



Tas duvar ve Tugla duvar arsinda biriken suyun tek nedeni iscilik kalitesi degil tabii ki, kullanilan cimento ve yalitim malzemesi de cok önemli, kesinlikle yalitim malzemelerine dikkat edin, Su iletimini engelleyen özel malzemeleri tercih edin.

Duvariniz örülürken de bes vakit bu durumu ustaya ve insaat sirketine hatirlatin. Biraz bas agritsa da hatirlatmaktan zarar gelmez.


Sirketle yapacaginiz anlasmalarda bu durumu özellikle vurgulayin.



Eski Datca'daki ev sahiplerinin büyük bir cogunlugu bu durumda, yani rutubetten rahatsizdir.


Tas isciligindeki usta mahareti o kadar gelisti ki, bazi tas duvarlar, fazla simetrik ve duvar kagidi inceliginde, görüntüsünde islenleniyor.


Bu tip duvarlar benim pek hosuma gitmiyor. fazla simetrik olmayan, büyük taslarin kücük taslarla desteklendigi, cok fazla olmamak sartiyla kücük taslarla estetik yaratilan örmeler daha otantik bir görüntü veriyor.


Eski Datca'daki Tas evlerde olmazsa olmazlardan biri de Sömine. Söminenin estetik, görsel islevinden daha da önemli yani islevsel. Kislari fazla soguk olmadigi icin iyi yapilmis bir ocak, evi isitmak icin yeterli.



Tabii ki iyi calisan bir sömine tekniginin kusursuz bir bacaya sahip olmasi gerekiyor, Bacanin iyi cekmesi, olusan dumani sorunsuz isariya iletmesi lazim. Duman zehirlenmelerini duymussunuzdur, iste iyi cekmeyen bir baca kötü sonuclar dogurabiliyor.


Duvarin üzerine islenen sekiller, oymalar veya raf seklindeki girintiler degisik islevsel özellikler yaratanabiliyor.


Eski Datca'da yapilan her yeni ev sonrakilere insaatlara ilhan, esin kaynagi olabiliyor.




Ince detaylarla ugrasmayin diyenler vardir cevrenizde, siz onlara bakmayin; güzellik hep detayda saklidir..

Insan faktörü

Datca'da ev insaa etmek zor, hele bir de Eski Datca'da ise arsaniz cok daha zor. Öyle kafaniza göre istediginiz evi, istediginiz arsaya yapamiyorsunuz. Insaata baslamadan önce almaniz gerek bir cok izin var.

Datca'daki insaat sirketlerinin bir cogu icin cok kolay, genelde "Hallederiz Abi...".

Eger, izlenecek yol hakkinda yeterli bilginiz varsa, bazi insaat sirketlerinin, gercekten; "Hallederiz Abi..." ci oldugunu, pek de bilgi sahibi olmadiklarini hemen anliyorsunuz.

Bu siteyi kurmamdaki asil amac da buydu; Benim yasadigim tecrübeleri paylasmak, olasi benzer bir durumda sizlere yol acmak, neler yapilmasi gerektigini bir ön bilgi olarak sunmakti.

Eski Datca'ya yerlesmeyi düsünen bir cok arkadasim var. Onlarin; Nasil, nerede, ne zaman, kimle, hangi sirketle.... sorularina cevap olur düsüncesiyle ve neler yasadigimi hatirlama maksadiyla, biraz da günlük olsun diye hazirladim bu blogu.

Elbette bu sayfalardaki bilgiler yetersiz kalabilir, farkli durumlar, degisik sürecler devreye girebilir. Sizler de yasadiklarinizi ve izlediginiz yollari baska bir blogta paylasir veya bu blogta yorum olarak yazarsaniz, sizden sonraki komsulariniza katki sunmus olursunuz.

Yasadigim veya yasayacaginiz sürecler birbirinden cok farkli gelisebilir. Durum nasil gelisirse gelissin, insanlarla calisacaginizi unutmayin, izinler, cizimler, onaylar, insaat... .. . Bütün bu konularda yardimini isteyeceginiz, görevlendireceginiz insanlar cok önemli. Insan faktörü en önemli mekanizma.

Benim sizler tavsiyem, vakit ayirin ve size yardimci olacak donanimli ve bilgili insani bulun. Ama unutmayin, bilgi ve donanim yetmiyor, bütün bu ihtiyaclara cevap veren Mimarlarin, Insaat sirketlerinin, Harita mühendislerinin.... .. . icinden en güvendiginizin pesinden gidin. Siz siz olun Kalbinizin sesini dinleyin, mantiktan da fazla uzaklasmayin....

28 Haziran 2011 Salı

Marmaris Müzeler Müdürlügüne gidis.

28. Haziran. 2011 sabahi saat 08.30 civarinda Lütfi beni kaldigim Usaklilar sitesinden aldi.

Eski Datca'da insaat yapmak pek kolay degil, alinmasi gereken bir cok izin ve yapilmasi gerek bircok islem var. Bunlardan biri de, belki de en önemlisi arsa üzerinde yapilacak olan kazi calismasi. Kültür Bakanligi Arkeologlari, arsanin altinda Dorya, Karya, Roma, Yunan-Roma ve yakin döneme ait tarihi yapilanma var mi arastirmasini yapmak icin kazi calismasi yapmasi gerekiyor.

Bu islemi de Marmaris Müzeler müdürlügü yapiyor. O nedenle bugün Kazi calismasi icin müracaatta bulunacagiz.

Sabah beni almaya gelen Lütfi'nin kilik kiyafeti her zamankinden farkliydi, her zaman uzun pantolon giyen Lütfü kisa pantolonla gelmisti. Hayir ola, ne bu hal, diye sordugumda, "Abi, Marmarise gidiyoruz, orasi ne sicaktir simdi, sen bilmezsin, hem bir de rutubet...." deyince, ben tekrar eve gidip kisa pantolon giydim.

Lütfi geldiginde yanliz degildi, yaninda insaatlarini yaptigi Sabah Bey vardi, Datca'nin son bir kac gündür devam eden serin esintisi Sabah Beyi rahatsiz etmis, hafif üsüttürmüs. O da bizimle Marmaris'e, Hastahaneye geliyordu.

Neden Datca'daki Hastahane degil de Marmaris... O baska bir basligin konusu olsun. Ama kisaca yazayim, Datca'da önemli bir Hastahane sorunu var. Datca Devlet Hastahanesi kücük, ve yeterli uzman yok....

Datca - Marmaris arasi 70 km. Yavas ve dikkatli gittik, yaklasik bir saatte Marmaris'e vardik.

Lütfi hakli cikti, sabahin henüz ilk saatleri olmasina ragmen aractan ciktigimizda rutubetli ve sicak bir hava ilk tokatini atti.

Ilk is Sabah Beyi Hastahane'ye birakip, sonra tekrar bulusmak üzere ayrildik.

Ben tek basina olsam en az bir saat park yeri arardim, ama söförünüz Lütfi Sönmez olunca Trafik Polislerinin "Günaydin, hosgeldiniz" selamlariyla özel park yeriniz oluyor birdenbire. Bu durum, bu torpil da baska bir basligin konusu olur belki...

Aracimizi Marmaris kalesinin hemen girisine park edip, kaledeki Müzeler Müdürlügüne ciktik. Müdürlük, kalenin en üst noktasindaydi, Inanmasi zor bir ilgiyle karsilastik, müdürlügün bütün personali Lütfi'yi taniyordu, cok kisa bir zaman icinde kazi islemi icin müracatimizi yaptik.

Lütfi, Müzeler müdürlügünün onayli kolleksiyoneri, Müdürlükte tanimadigi yok, herkesi taniyor, herkes de onu taniyor. Lisansli kolleksiyoner olmak kolay degil.

Sabah Beyi Hastahaneden almaya biraz daha vaktimiz vardi. Lütfi, "Vaktimiz var, Müze Müdüresi Esengül Yildiz Öztekin Hanimi ziyaret edelim" dedi.

Kalenin en üst noktasindaki harika bir odada ciktik. Ben elli yasinda, Lütfi ise genc ama heryere otomobille gitmeye alistigi icin idmansiz iki vucut, neredeyse sürüne sürüne ciktik. Iyi de yapmisiz. Inanilmaz güzellikte bir manzara vardi ayaklarimiz altinda...

Esengül Hanim cok nazik bir insan, bizi odasinin girisinde karsiladi, tadi hala damagimda kalan harika bir Türk kahvesi ikram etti. Görevine ve onun gereklerine fazlasiyla önem veren bir Hanim, herhangi bir yardimi olup olamayacagini sordu, asagidaki görevli memur arkadaslarin her konuda yardimci olduklarini, herseyin sorunsuz haloldugunu söyleyip, tesekkür ettik.

Ziyaretin en iyisi en kisa olanidir derler ya, biz de öyle yaptik...

Hastahanenin girisine geldigimizde Sabah Bey de kontrolünü tamamlamis bizi kapida bekliyordu. Doktorlar iyi oldugunu, biraz dinlenmesi gerektigi söylemisler. Bu da baska güzel haberdi.

Hani Istanbul'lularin; Ankara'ya seyahatin en güzel yani, Istanbul'a geri dönmek dedikleri gibi, Marmaris'e gelmenin en güzel yani Datca'ya geri dönüsmüs. O sicak ve rutubetli, bunaltici havadan biran evvel kurulmak icin full gaz ayrildik Marmaris'ten.

27 Haziran 2011 Pazartesi

Haritaci Seref An

Mimarin yanindan ayrildiktan sonra tekrar Lütfi Sönmez'le bulustuk, yine büyük bir keyifle Güzel Abla'da kahvemizi ictik.

Mimar Ahmet Temizel'le isimiz bitmis sayilirdi, Nürnberg'e döndükten sonra plani esim Hülya'ya gösterecek, olasi degisiklikleri daha sonra bildirecektim. Bir de arsanin icinde bulunan tarihi evin restarasyon plani öncesi yapilasi gereken cizimleri ve diger detay calismalari bir kac ay daha sürecekti.

Daha önceden de benzer onlarca calismadan edindigi tecrübeyle Lütfi, sirasiyla neler yapmamiz gerektigini cok iyi biliyordu.

Simdi sirada, arsanin yola ve diger olasi köy planina uygun sekilde terk islemlerinin yapilmasi gerekiyordu.

Baska bir teklifim yoksa; Haritaci Seref An'i gidelim dedi Lütfi, yeni icatlar cikartmaya gerek yoktu, yillardir beraber calistigi tecrübesine güvendigi, en dogru adres oldugu icin hemen gidelim dedim.

Seref An, uzun yillarin Haritacasi, Eski Tapu ve Kadastro Müdürü . Datca'da calismadigi, harita isini ve terk islemini yapmadigi bölge yok. Kisa ve kesin cevap veriyor.

Terk isleminin Anitlar Kurulunda onaylanmasi gerekiyordu, bütün bu islemler icin yaklasik 4 aya ihtiyac vardi. Datca'ya gelmeden önce terk islemi icin istenen fiyatlar konusunda biraz bilgi edinmistim, Seref Beyin istedigi fiyat da makul geldi, biraz daha vaktim olsa, mutlaka daha uygununu bulabilirdim, ama malesef vaktim yoktu, onunla da anlastik, terk islemi ve ardindan düzenlenecek yeni tapunun teslimi icin istedigi bedelin bir kismini ön ödeme yaptik.


Isler bir hayli hizli ilerliyordu, bunda Lütfi'nin rolü neredeyse yüzde yüzdü, onun tecrübesi ve verdigi güven fazla düsünmemi gerektirmiyordu.

Bu kadar güven iyi miydi, kesinlikle hayir. Ama insan en dogru kararlari icinden gelen sesi dinlediginde verebiliyordu. O ses de bana "güven" diyordu.

Umarim yanilmam....

Mimar Ahmet Temizel'in ofisine yolculuk

Sabah Lütfi ile bulustuk, ilk olarak, orta sekerli kahvemizi, yaninda olmazsa olmaz suyumuz ve sigaramizi ictik Güzel Abla'nin mekaninda.



Ardindan mimar Ahmet Temizel'in ofisine gitmek icin, "Abi sen burada bekle, ben arabayi getireyim" dedi Lütfi, bes dakikaya yakin arabayi getirmesini bekledim. Arabaya bindik ve yola ciktik, benim emniyet kemerini baglamama bile firsat tanimadan hareket etti Lütfi, tabii ben, kurallarin sadik uygulayicisi Gökhan, aleceyle kemeri baglamak icin, takilan kemerle ugrasirken Lütfi otomobili tekrar durdur, arabadan cikti bile. "Eeeee, ne oldu, neden ciktin, ben baglarim kemeri..." demeye calisirken, "Geldik abi" dedi.


Haydah, daha 100 metre ya gittik, gitmedik mimarin ofisine geldik...


Lütfi, genc, dinamik, saglikli bir arkadas, ama yürümeyi pek sevmiyor. Gidilecek mesafe ne olursa olsun, illa da araba diyor....



Ahmet Temizel'in ofisi Datca Camii ile yanyana. Biz ofise girerken ezan okuyordu imam. galiba ögle ezani...



Ilk is olarak, birgün önce verdigim plani geri verdi Ahmet, "Bu olmaz abi" dedi kisa ve öz bir dille...



Buyur buradan yak, yahu bu plani tasarlamak icin yillarca hayalimi masaya yatirmistim ben, yapilacak evin her santimetre karesi icin aylarca düsünmüstüm. "Bu olmaz abi..." bu da ne demek simdi. Tepemden bir kova kaynar su dökülmüs gibi oldum. Bütün hayallerim yerle bir oldu...



"Gökhan kardes, senin plana baktim, dün gece sabaha kadar calistim, bu olacak..." diye bilgisayar ekranini gösterdi.



Önce, küsmüs cocuk gibi bakmak istemedim, sonra yan gözle biraz, daha sonra da faltasi gibi acilan gözlerle baktim.



Yeni plan hic de fena degildi, sevmeye bile baslamistim bir anda...



Burada kisa yazdigim tartismalar ne kadar sürdü bilemiyorum ama, yandaki camii'nin imami yine ezan okumaya basladi.



Yeni plan üzerinde, Mimar Ahmet Temizel ve Anitlar Kurulu muhalefetiyle savasarak bazi kücük degisiklikleri yapma savasim da uzun zaman aldi, sonucta benim isteklerim önemliydi, ama, asil önemli olan planin Anitlardan onay alabilir normlarda olmasiydi.



Ben yoruldum, mimar Ahmet yoruldu, Lütfi de yoruldu ve sonra gelirim diye bir ara kasla göz arasi kacti, gitti....



Uzun uzun düsünüp minimal degisikler yaparak plani bitirdik, tam o anda imam yine ezan okumaya basladi....



Ya, biz 3 vakit ezan zamani kadar plan üzerinde calistik, ya da camii imami ezan zamanlarini karistirdi.



Ahmet'in ofisinde sonraki bulusmalarimiz ve MSN üzerinden yaptigimiz görüsmeler de nedendir bilinmez hep ezan zamanina denk geldi... Iyi hos, hayirli zamanlarda görüsüyoruz da, mimarenin hemen altinda olunca ofis, kimse kimseyi duyamiyor, ister istemez ezan zamani gecene kadar birbirimizin yüzüne bakip, susuyoruz...



Her iste bir hayir vardir derler ya, hayirlisi olur insallah...

Mimarla bulusuyoruz.


Ertesi sabah tekrar bulustuk Lütfi'yle.

Ilk is olarak mimara gidelim dedi, tanistigi, güvendigi, daha önce de Eski Datca'da projeleri onay alan Mimar Ahmet Temizel'i tavsiye etti, eger tanidigim, tercih ettim baska bir mimar yoksa; Ahmet Temizel'e gidelim dedi.

Öyle de yaptik.

Eski Datca'daki sirin köy kahvesinde bulustuk yarim saat sonra.

Mimar Ahmet Temizel, tipik bir Rize'li, güler yüzlü, fikra anlatir gibi keyifle konusan, benim yaslarimda bir arkadas.

Arsaniz yeterli büyüklükte, icindeki eski evi restore edip, arsanin baska bir yerine 100 m2 büyüklügünde ikinci bir ev daha yapabilirsiniz dedi.

Icimdeki Jandarma acikgözlülügü yine devreye girdi, Ahmet'i de test etmek icin; "Hocam, 100 m2 de nereden cikti, 200 m2 ev yapma izini var bu arsanin" dedim.

O fikra atar gibi kurdugu cok kisa cümlelerle, kendinden emin bir sekilde; "Yok abi, inanma sen öyle seylere, 100 m2 den bir m2 bile fazla insaat yapamazsin."...


Ilk testten basariyla gecmisti Ahmet, o da konusuna hakim bir bilgi birikimine sahipti....

Teorik konusmalarin ardindan arsayi görmeye gittik, orada da yaptigimiz inceleme ve görüsmenin ardindan, Ahmet Temizel'le cizecegi, onaylatacagi planlari, bu planlarin gerekli bütün detay islemlerini ve alinacak izinlerin takibi calismasi icin makul bir ücrette mutabik kaldik, anlastik.




Mimari calismalar ve izinler konusuda, cok ama cok, en az 4 mimarla konusmanizi tavsiye ederim. O zaman göreceksiniz, aralarinda derin ucurumlar olan fiyatlar duyacaksiniz. Aman dikkat....

Fiyatin ucuz olmasi yetmiyor, Eski Datca'da bir proje calismasi ayri bir calisma ve tecrübe gerektiriyor.

Ahmet Temizel ucuz degildi, ama aldigim bazi ucuk tekliflere göre de oldukca uygundu ve ne, nasil yapacagi konusunda yeteli tecrübe birikimine de sahipti.

Ertesi gün ofisinde bulusmak üzere ayrildik.

26 Haziran 2011 Pazar

Lütfi'yle anlasiyoruz.

Tanismamizin hemen ardindan, uzun uzun konustuk Lütfi Sönmez ile. Eski Datca'da insaat yapmanin benim de bildigim bütün zorluklarini ve dataylarini anlatti.

Anitlar Kurulunundan alinacak izinleri, gerekli kazi calismalarini, arsa üzerinde yapilacak terk islemlerini...

Konuya hakim olunca, konustugun kisinin bilgisini de test edebiliyorsun. Daha önce konustugun bazi insaat sirketlerinin bilgi düzeyi inanilmaz derecede kötüydü, hatta bazilarina ben ögrettim dersem abartmis olmam.

Lütfi konuya fazlasiyla hakimdi. Gerekli bütün islemleri, hangi yollari izleyerek yapacagimizi iyi biliyordu.

Ileride basimi agritacak, yasalara uygun olmayan islerlerden kacinarak, neye izin varsa onu yapmak istiyordum.

"Yapariz, hallederiz, sen merak etme abi..." diyenlerden hep korkarim, mutlaka bir sorun cikar ileride.

Lütfi, sadece olanaklar cercevesinde bilgi veriyor, takildigi konularda hemen bir telefonla dogru bilgiye ulasiyordu.

Beni ikna eden en güzel yani da: "Abi, insaati bize vermeye hemen karar verme. Önce su izinleri alalim, is insaata baslama asmasina gelince o zaman düsün isi kime verecegine..."

Öyle de yapmaya karar verdik. Önce, gerekli izinleri, yasalari ihlal etmeden, nasil olmasi gerekiyorsa tam olarak öyle yapma konusunda anlastik.

Hezaz Insaat ve Lütfi'yle tanisma...

Cihan ve Vildan'in buldugu evi görmeye gittik, dedikleri gibi harika degildi, hatta kötüydü, eskiydi, adina site dedikleri bir gettonun icindeydi, uzatmaya gerek yok, vaz gectiler...

Canim Türk kahvesi istedi, Datca'nin icine gittik, Cihan'in daha önceden de gittigi, tanidigi "Güzel Abla" nin yeri dedigi bir yere gittik. Kahvelerimizi icerken, Vildan sordu: "Bizi vaz gecirdin, sen ne yapacaksin, insaat sirketleriyle konustun mu, kimlerle görüsecegini biliyor musun?". Aylardir MNS üzerinden yazistigimi, bir cok firmadan eleye eleye son bir kac tane kaldigini, onlarla görüsüp, ona göre karar verecegimi söyledim.

Hangi firmalar oldugunu sordugunda, benim emektar defteri actim, birinci siraya not aldigim sirketin adini söyledim: "Karia", ama nerede oldugunu bilmiyorum, telefonu var, " Lütfi Sönmez " adinda bir genc arkadasla yazistigimi, konustugumu, ama bugün cok yorgun oldugumu, yarin görüsmelere baslayacagim, dedim.

Karsimda oturan Cihan, nerede oldugunu aramana gerek yok, arkandaki tabeleya bak dedi. Döndüm, kocaman "KARIA INSAAT ve EMLAK" yaziyor.

Yerde ararken gökte buldum denir ya, iste tam öyle bir durum. Tesedüflere pek inanmam, hatta, tesadüf diye bir sey yoktur, diyenlerdenim. Su ise bakin, ben KARIA Insaati aramaya bile baslamadan, önüne kadar gelmisim.

"Güzel Abla" da calisan garson delikanliya, Lütfi Sönmez'ii sordum, arayim gelsin abi dedi, telefonla aradi....

Bir kac dakika gecmedi ki, geldi. Gür siyah saclarinin icine serpistirilmis beyazlariyla MSN deki görüsmelerimizden daha olgun ve bir parca yasli gösteriyordu. Gözlerinin ici gülen bakislariyla "Hosgeldin Abi...." dedi, sanki yillardir tanidigi bir dostuyla yeniden karsilasmis gibiydi.

Karsisindakine güven veren ve candan, samimi bir hali vardi...

Ilk intibaa önemlidir derler...

Edindigim ilk intibaa: Kafamadaki sorularin bazilari silindi.

Datca'ya varis.

Datca uyuyordu ben geldigimde, saat 07.30 da iskeledeydim. Karnim acikmisti, susamistim, ama her yer uyuyordu daha, acik bir tek dükkan yoktu. Sokaklarda in cin top oynuyor. Hareket eden hic birsey yoktu. Iskelede, deniz kenarina aracimi park ettim, biraz yürüdüm, acik bir yer aradim, bir pastahane, bir simitci ve bir bardak cay...

Uzun zaman yat limaninda ve cevresinde dolastim, hepsi hepsi yüz, ikiyüz metre uzunlugunda bir yer yat limani, bir kac dakikada turlayabiliyorsunuz, kac tur attim ben de hatirlamiyorum.

Birden, Anfik Tiyatronun oldugu adaya giden yol üzerindeki kücük bir cay bahcesinin kapisini acan orta yasli bir beyi gördüm, ben de oraya gittim, ardimdan birden ortaya cikan baskalari da geldi.

Cay hazirdi, ama simitciler hala uyuyordu...

Cayimi ictim, iki de sigara...

Yarim saat icinde birden hayat geldi Datca'ya, insanlar, araclar, acilan dükkanlar...

.....

........

...



Bizim gibi Datca'da yasama hayaliyle dolu, bizden erken davranip bir kac ay evvel gelen Cihan ve Vildan'i aradim telefonla, kiraladiklari evin nerede oldugunu bilmiyordum, hala uyuyorlardi, sevdiler sagsalim geldigime, adreslerini ögrendim, kac ekmek alacagimi, baska birsey lazim olup olmadigini sordu, sadece ekmek dediler...

Datca'ya on kilometre geride, Marmaris yolundaki "Usaklilar" sitesindeymisler...

Tam yola ciktim, Nurali aradi, Datca'da yerlesik yasayan Facebook arkadasim Nurali, cok yazistik, cok konustuk, ama daha yüzyüze hic görüsmedik, merak etmis sagolsun, o da sevindi sorunsuz gelmeme, kahvaltiya cagirdi, durumu anlattim, baska bir zaman dedim. Ne güzel insanin gidecegi yerde dostlarinin, arkadaslarinin olmasi.

Her sabah yapmayi aliskanlik haline getirdigi kisa bisiklet turu üzerinde beni karsiladi Cihan. Harika bir bisikleti var, kiskandim...

Ekmek, simit ve benzeri seyler alip evlerine gittik. Güzel biryer, ama yazlikcilarin sitesi, pek sevmem yazlikci sitelerini.

Uzun uzun yazmaya gerek yok. Vildan ve annesiyle hosgeldin, hos bulduk sarilmalari, sohbet ve harika bir kahvaltinin ardindan biraz dinlenip yol yorgunlugunu attim.

Datca'da harika bir ev bulmuslar, satin almak istiyorlar, benim de görmemi istediler....

Nürnberg - Antalya - Datca

Uzun sürecegini bildigim insaat izinlerini almak icin Nürnberg havaalanindan (25.06.2011 saat 19.30) Antalya ucagina bindim. Aslinda Dalaman'a ucman daha dogrusuydu, ama cok uygun bir fiyata Antalya bileti buldum. Cok sorunlu oldugu söylenilen Altas Jet ucagi söylenenlerin tersine tam zamaninda kalkti ve iyi bir ucus sürecinin ardindan yine tam zamaninda ( saat 23.30) Antalya'ya indi. Ilk isim daha önceden kira anlasmasini yaptigim araci teslim almak oldu.

Piyasada günlük kirasi 30- 35 Euro olmasina ragmen internette tesadüfen buldugum international kiralama'nin http://www.internationalotokiralama.com/ fiyatlari cok daha makuldü. Firma calisani sevgili Asli Hanimla yaptigimiz kisa bir konusanin ardindan 20 Euro gibi güzel bir fiyata nasil birseyle karsilasacagimi tam olarak bilmedigim bir araci bir haftaligina kiraladim.

Antalya Havaalaninda sirket yetkileri ellerinde "Gökhan Özkan" yazan yaziyla beni bekliyorlardi. Beklentimin tam tersine cok yeni ve bakimli kirmizi bir Fiat Fiorino buldum karsimda, hem de Diesel. Genelde Arac kiralama sirketleri vadedilenin aksine pek iyi arac vermezler, bu sefer tam tersi oldu, Eger Antalya ve civarinda arac kiralayacaksaniz International Kiralama'yi tavsiye ederim...

Araci teslim almam sadece bir kac dakika sürdü. Saat 24.00 oldugunda Datca'ya dogru ilk birkac kilometremi geride birakmistim bile.

Gece yolculugundan korkardim, fakat yollar korktugum gibi degildi, sakin bir sürüsle saat 05.00 sularinda Marmaris'e geldim. Gün yeni agariyordu. Kahvalti yapacak bir yerler aradim, ama nafile, bu saatte bütün Marmaris uyuyordu. Bir gün önceden uykumu aldigim icin hala dinctim. Son 70 kilometrem kalmisti, devam dedim.

Radyoda Klasik müzik yayini yapan harika bir TRT kanali buldum, birbirinden güzel parcalari dinleyerek, arkama günesin dogusunu da alip bir saatlik yolculugun ardindan Datca'ya vardim.

Bu arada mutlaka söylemem gerek, kiraladigim Fiat Fiorino gercekten cok güvenli ve ekonomik bir arac. Cok rahat yolculugu var, ticari arac olmasi nedeniyle saatte 100 km i gecemiyorsunuz, fazla hiz yapamamaniz da ayri bir güven olusturuyor.

Ha bakin, arac kiralayacaksaniz mutlaka Diesel olmali. Antalya'dan cikarken aldigim 40 Liralik Diesel neredeyse depoyu doldurmustu, Datca'ya vardigimda ise ceyrek depodan biraz daha fazla yakit vardi. Antalya Havaalani - Datca arasi 438 km.

VILLA LAPIDEUM

Latince, taş ev, taştan yapılmış ev demek "Villa Lapideum". Blog kullanıcıları bilirler, sizden önce hızlı birisi çıkmış ve almıştır istediginiz blog ismini. Bende de böyle oldu. "Taş Ev" ismini almakti niyetim, malesef geç kalmisim, hızlı blogcular benden önce istimlak etmişler...

Çaresizlik insanı üretken ediyor, beyinin tam randıman çalışması icin enerji pompaliyor kalp.

Ne yapacagım şimdi diye düşünürken, kulagıma cok melodik tınlayan Latince geldi aklıma, Latince - Almanca sözlükleri biraz karıştırdıgımda "Villa Lapideum" la karsilastim.

Çok degerli arkadaşım Ilhan Bingöl'e sordum önce, "Nasıl" dedim. Iyi, ama, dedi.

Su "Ama" kelimesi yok mu, deli eder beni.

Peki neden "Ama" dedin, diye sordugumda da: "Ya kardesim Türkiye'ye gidiyorsun, Türkce'de kelime mi bitti, bulsaydın söyle güzel bir isim, mesela "Benim Evim" gibi dedi...

Baktım blogspot'a, o da gitmiş, iyiki de gitmis...

Villa Lapideum, Eski Datca'nın kadim dokusuna da uydu.

Biraz gizemli, biraz da mistik oldu...

25 Haziran 2011 Cumartesi

Insaat izinleri icin gidis

Eski Datca'da bir tas ev yapma hayaliyle yillari eskittik, tas ev insaatinin hic de kolay olmadigini daha önce ayni tecrübeyi yasayanlardan devamli dinlemistik. Nasil bir ev, nasil bir insaat isciligi, kime, ne kadara, hangi malzemeyle, ne zaman....

Bütün bunlari kara kara düsünürken, internette mümkün olan cözüm yollarini ararken, birkac yil önce, diger benzerleri gibi ayni negatif tecrübeyi yasamis, Mustafa Tokdede'nin "Yarimada'nin Sesi" gazetesinde kaleme aldigi "Datça’da ev nasıl yaptırılır?" yazilarini okuyunca nelerle karsilasabilecegim iyice netlesmeye basladi.




Yaklasik 12 yil önce aldigimiz, bir bakista Ege ve Akdenizi gören, Eski datca icindeki arsamiza ev yapmak pek kolay olacaga benzemiyordu.



Bir de arkadaslarin verdigi nasihatlar; "Aman ev mev yapmaya kalkma..." Söyle dolandirirlar, böyle kandirirlar, söyle iscilik, böyle kalite diye, pompaladiklari negatif enerjiyle, Eski datca'da yapmayi planladigimiz tas evin gerekli izinlerini almak icin Nürnberg havalanindan Antalya ucagina bindim 25 Haziran 2011 saat 19.30 da.

Solda: Eski Datca camiinin yanindan yukari arsamiza cikan yol.

Sagda: Yan komsumuzun terasindan arsamiza bakis.






Link:





15 Haziran 2011 Çarşamba

Datça’da ev nasıl yaptırılır?

Datça’da ev nasıl yaptırılır ? 2

(Bürokrasinin olduğu yerde her türlü canlı yaşam son bulur. Rosa Lüksemburg)

Bir önceki yazımda ev yaptırmanın sivil boyutlarını anlatmıştım. Bir de madalyonun diğer yönü vardı. Ev yaptırdım, oh herşey bitti oturayım diyemiyorsunuz. Yaptıklarınız kanunlara uygun mu? Bunu da iskan belgesi alarak isbatlamanız gerekiyor.

Herşeyi düşünürdüm de bir iskan belgesi almanın 15 gün zamanımı alacağını düşünemezdim. Bu vesile ile 30 yıl öncesine gittim, devlet memurluğu yaptığım yıllar aklıma geldi. O zaman Bilgisayar da yoktu. Antalya Merkez Bankasında görevli bayanla tartışmam gözlerimin önünden bir filim şeridi gibi geçti. Para çekmek istemiştim. Bütün işlemler tamamlandı, son olarak görevli bayan benden bir telefon numarası istedi. Böyle bir numaramın olmadığını Antalya’da turist olarak bulunduğumu ve iki saat sonra uçağımın kalkacağını söyledim. Görevli, telefon numarası yoksa parada yok diyerek lafı kestirdi. Pratik zekamı hemen çalıştırıp kafamdan bir numara attım ve parayı aldım. Para elimde ya, görevliye dönerek, neden beni yalan söylemeye zorluyorsunuz dedim. Yalan söylediğinizi bende biliyorum diyen görevli beni birde azarlayarak, benimle bu konuyu tartışma dedi. Ben sizinle tartışmıyorum dedim, sadece bu mantıksızlığı bütün gün boyunca üç, beş imza atıp esnemekle, gözlerini oğuşturarak geçiren ikinci ve arka sıralarda oturan şeflerinize, müdürlerinize götürmenizi, bir kolaylık, çabukluk üretmelerini istiyorum dedim.

Evet ben bunları düşündüm ama o gün bu gün köprünün altından çok sular aktı, hantal bürokrasinin Datça’da otuz yıl sonra hayli yol almış olması gerektiğini düşündüm. Acaba öylemi idi, buyurun Devlet’in kurumlarını beraber dolaşalım. İskan belgesi için, sigortadan ilişkiniz kesilmesi, Belediye’ye su vergi borçlarınızın kapatılması, akıllı su saati alma şartı, yeni su saatine su yükleme ile yola koyuldum. Bir günde üç kere veznede sıraya girdim ve bütün günüm geçti. Hatta vezneciye de yakında akraba olacağımızı söyledim. Altı ay önce ikiyüz küsur lira ödeyerek aldığım su saati iptal oldu, gittim 300 YTL ile yeni su saati aldım. Madem öyleydi neden eski saat bana aldırılmıştı? Yeni saata su yüklemek istedim bugün olmaz yarın şu saatler arası gel dediler, gittim yine saatlerce bekledim 50 YTL lik su yükledim. Aklımdan da şunlar geçti, böyle ben gibi tatilciler belediye de çok sıra beklememek için çok yükleyip çekip gidiyorlar. Kullanmadığımız suya bloke edilen paraların tutarı ne oluyor, geciken vergiye günlük faiz uygulayan belediye bloke ettiği paraya bir faiz ödüyor mu?

Maliye, ev için yapılan bütün harcamaların faturasını istedi. Hadi Banka üzerinden ödediklerim de problem yoktu. Elden verdiklerimiz fitil, fitil burnumuzdan getirdi. Bizden tekrar yüzde 18 KDV istediler, kimisi de fatura vermemekte direndi. Yeni evlerin iskan için kanalizasyona bağlanma şartı vardı? Buna çok sevinmiştim, Datça için çok sevinmiştim. Kanalizasyon Datça için bir devrim, temizlik ve çevre sağlığı idi. 7 metre uzunluğa 165 YTL Belediye’ye 800 YTL Belediye personeline bağlanma parası ödedim.

Tabii ben bu arada o kadar yere giriyor, çıkıyor, gidiyor geliyorum ki kafam karıştı. Belediye, Maliye’ye, Tapu kadostraya, orası Tapuya vs. gidip geliyorsunuz. Devlet kurumları birbirleri ile çok iyi paslaşıyor. Her gittiğiniz yerde, kayıtlar, görevli memur imzalıyor, ordan müdür yardımcısı veya müdür herkesi ziyaret ediyor, herkesin gönlünü alıyorsunuz. Her gittiğiniz yerde mutlaka ama mutlaka bir ödeme yapıyorsunuz. Tapukadostra da 140 YTL, Tapu’da 80 YTL, Belediye’de 165 kanalizasyon, 100 YTL iskan. Deprem sigortası 207 YTL

Gittiğiniz yerleri bazan bir kere değil üç kere de ziyaret etmek zorunda kalıyorsunuz. Hele birde görevli yerinde yok ya da arazide ise, bugün git yarın gel. Tapu ödemeleri için Ziraat Bankasına gittim, maşallah kaplumbağa gibiler her seferinde yirmi otuz sıra, bekledim canım sıkıldı tekrar tapu görevlisine gittim çok sıra var dedim. Görevli bana, devlete ödemelerde öncelik var dedi sıra almadan soldan ikinci görevliye gidin dedi. Aynen öyle yaptım. Vay be dedim devlet isteyince fikir üretiyor. Alacaklarında sırasız, vereceklerinde yaşlıları emekli aylığı kuyruğunda ayıltıp, bayıltabiliyor. İş Bankasına sadece vergilendirme konusunda bir soru için gittim. Görevli memur üç saniye dedi, ben sanırım 300 saniye bekledim ve gittim. Başka bir gün geldim aynı görevliye gittim, yoğun idi bu sefer 30 saniye dedi, sanırım ben yine en az 300 saniye bekledim yine gittim. Başka bir gün geldim ve bir soru için üçüncü kez geldiğimi söyledim ve beni anımsadı buyurun sorun dedi. Sordum, sanırım soru ağır geldi, siz bana telefon numaranızı bırakın, ben merkezden sorunun yanıtını öğrenip sizi ararım dedi. Allahtan ümit kesilmezmiş tam iki ay oldu, ben hala sorumun yanıtını Datça İş Bankası görevlisinden bekliyorum.

Artık işin sonuna geliyordum, Belediye’ye gittim iskan belgemi alabilirmiyim, yoksa eksikleri var mı diyecektim ama nafile görevli bir hafta tatile gitmiş. Bir hafta bekledim, iyi ki izinim vardı değilse bir yıl geriye kalacaktı. Tekrar gittim, görevli arazide, ne zaman gelir? Bilemeyiz. Aynı gün iki kere daha gittim bulamadım. Ertesi gün gittim ve oh dedim yakalamıştım. Yetkili ile bütün evrakları tekrar gözden geçirdik herşey tamamdı. Vezneye git 100 YTL yatır ve gel dedi. Gittim geldim. Görevli evrakları yarına hazır edeceğini, gelirken yanımda 500 YTL getirmemi salık veriyordu. Bu ücret ne için dedim. Belediye’ye bağış dedi. İşte zurna orada zırt dedi. Zaten ne ödeyecek ne de bağış yapacak param kalmıştı, yeterince mağdur olmuş ve hesapta olmayan çok ödemeler yapmıştım. Ödeyemeyeceğimi söyledim. Zaten bağıştan anladığım da insanların gönül rızası ile verdikleri idi. Görevli durumu başkana anlatmamı söyledi. Başkan yoktu, yardımcısı ile görüştüm. Sağolsun anlayış gösterdi bağış ödemedim. Ertesi günü iskan belgemi, sonra da tapumu aldım.

Değerli okurlar bir ev yaptırmanın anatomisi buydu. Sizi bilmem ama benim gördüklerim, 26 yıldır İsviçre’de yaşarım ben burada bugün git yarın geli duymadım, görevli izinde, yerinde yok görmedim. Evrakları yan odaya imzaya götürmedim. Burada her görevlinin eli taşın altında, her görevli bulunduğu mevkiinin hem temizleyicisi, hem çaycısı, hem sekreteri, hem müdürü hem de imza yetkilisi. Bankalar’da beş dakikadan fazla beklediğimi anımsamıyorum. Ben burada da iskan belgesi ve tapu aldım, karşılığ 15 gün dolaşmak değil sadece postadan çıkan bir zarf ve içindeki ödeme kağıdı idi. Yazımın amacı ve benim konuya yaklaşımım suçlu aramak değil, çözüm aramak. Sorunlar çözüle çözüle ilerlenir.

Mustafa Tokdede
Kaynak : Yarimadanin Sesi

Datça’da ev nasıl yaptırılır ?

Datça’da ev nasıl yaptırılır ? 1

( Unutmayalım ki, “ Bir şehri şehir yapan insandır, surlar veya gemiler değil.” Thukydidas)

Pardon soruyu yanlış sordum. Datça’da işkenceye nasıl uğranır. Madem soruyu sordum yanıtını da vereyim. Ev yaptırmayı deneyin derim.

Zürih nere Datça nere demeyin, dünya küçük derler ya işte öyle birşey. Yıllar önce yelkenli teknemizle adriyatik, ege, akdeniz derken Datça’ya demir attığımızda İsviçre’li dostlarımdan ilk duyduğum söz, Musti ev yaptıracaksan işte burada yaptır sözleri idi. Çok yerler de demirledik, arkadaşlar neden ısrarla Datça demişlerdi? O gün bu gün internet sayfalarında Datça hakkında çok yazı okumuş ve kendimi yavaş yavaş bu sahil kasabasına ısındırmaya başlamıştım. 3 yıl öncede eşimle tatil için gelmiş ve bir ev aramaya başlamıştık. Ne yazık ki uzun aramalar neticesi kafamıza göre bir ev bulamayınca bir arsa alıp tekrar İsviçre’ye dönmüştük.

Yurt dışında olup Türkiye’de ev yaptırmanın ne kadar zor olduğunu biliyordum. Burada ki Türk dernekleri ile sıkı ilişkilerim vardı. Harıl harıl Türkiye’mizi ve insanlarımızı tanıtmak için gönüllü elçilik yapıyorduk. Her yaz tatili sonrası arkadaşlarla toplanır tatil anılarımızı anlatırdık. Çoğunluk nasıl kazıklandıklarını, soyulduklarını, tatil evlerine hırsızların girdiğini, dolandırıldıklarını anlatırdı. Biz burada Avrupalı için yabancı Türkiyede’ki dostlarımız içinde hem almancı hemde yolunacak kaz idik. Ben bu anlatımlara hep güler, bir taraftan da kendimi akıllı zannederek bu hallere düşmeyeceğimi sanırdım.

Tavsiye üzerine mimarımı buldum ve ev yaptırmaya koyuldum. Yazışmalar, mailler, telefon derken hafriyat bitip evin kabasına başlamıştık. İş yapılıyor mimarım kontrol ediyor ben anında internet üzerinden alacaklılara paralarını yatırıyordum. Bu arada olumsuzluklar oldu, kabayı yapan usta kaçtı, duvarları yapacak kişi taş getireceğim diyerek 2.000 YTL yi aldı gitti ne taşı ne de parayı getirdi. Bu olumsuzluklara kalbi fazla dayanamayan mimarım işin devamını başka bir mühendis arkadaşına devretti. İnce işler vs. ufak tefek eksikler yanında hepsinin bittiğini söylediler ve bende bütün çalışanlara kuruşlarına kadar ödemeyi yaptım. Heyecanla 6 hafta tatil alarak Ağustos ortası Datça’ya geldim.

Gelmesine geldim ama bir de ne görsem iyi. Ecevit’in sözleri aklıma geldi. İsmet İnönü’yü devirip de karoğlan rüzgarları estirdiği yıllarda Demirel’e karşı seçimi kazanıp MSP ile koalisyon kurduğunda bütçe konuşmasında enkaz devraldığını söylemişti. Ben onu bile söyleyemiyorum, enkazı devir bile alamadım, enkazın altında kaldım.

Evin içerisinde faresinden tutun da ayakkabı, pantolon, ve değişik giysilere kadar bir traktör dolusu pislik. Bütün kapılar, pencereler, menteşeler yamuk, yanlış takılmış, pancurlar çalışmaz. Evin içerisinde beton karılmış, bir yıllık beton pisliği. Mermerler kırılmış, çelik kapı eğri takılmış. Boyacı bir ev boyamış ki, sanki duvar yerine kalebodurları boyamış, 700 kadar kalebodur varsa hepsinin üzerinde boya lekesi var. Duvarcı duvar yerine demirleri harç lekeleri ile doldurmuş. Marangoz sıvası olmayan, inşaat pisliği temizlenmeyen yerlere dolapları yerleştirmiş, kimisini kesmiş, kimisini kırmış. Ben hangi birini yazayım. Deveye sormuşlar boynun niye eğri, oda demiş ki nerem doğru.

Tabii gelin de siz paralarını alan ve kendilerine usta lakabı takan bu kişileri eksikleri için tekrar işin başına getirin. İşte işkencenin en büyüğü burada başlıyor. İnsanların bu kadar kişilik erozyonuna uğrayarak, yozlaşacağı, sadece yalandan beslenerek ahlaki bütün değerleri ayaklar altına alabildiklerini görmek ve yaşamak bizi fazlasıyla üzdü. Yıllar önce Köyceğiz’de tatil yaparken, yemek servisinde garson çatal ve bıçakları ters yerlere koymuştu. Ben de gırgır olsun diye ama bunların yeri ters demiştim. Garsonda bana, ağbey ben yazları garsonluk yaparım, Eylül’den sonra inşaatlarda çalışır, kışın da kasaplık yaparım demişti. Aynen öyle Datça’da herkes herşeyi yapıyor ama hiç kimse hiçbir şeyi doğru yapmıyor. Çoğunluğu yaptıkları işin gerektirdiği bilinç ve beceriye sahip değiller. Okullu değiller. Bütün çalışanları bir araya getirip sordum, hiç kimse hiç bir şekilde suç kabul etmedi. Tek suçlu ben, ev yaptırdığım için. Ünlü hukukçumuzun sözleri aklıma geldi. Türk insanı hep haklıdır diyor. Hep haklı olunca da hukuka gerek kalmıyor.

Neticede ben ve eşim 6 haftada (42 gün) hergün sabah saat 8 akşam saat 8 mesai yaparak evimizi oturacak hale getirdik. Evet getirdik ama, biz ruhen, bedenen ve sinirsel bir darbe aldık. Bu darbenin sivil yönü idi. Gelecek yazım bürokrasi olacak.

Mustafa Tokdede
Kaynak : Yarimadanin Sesi